Eylül’ün son hafta sonunu Muğla’da geçireceğim aklıma gelmezdi.
Hayat biraz da böyle. Bazen sizin planınızın dışında gelişmeler olur ve siz de kendinizi hayatın akışı içinde bulursunuz. 28 Eylül 2025 Pazar günü Muğla’da “Toprağımızı Vermiyoruz” diyenler buluştu. Muğla’da yerel ekoloji platformu tarafından bir miting organize edilmişti. Aslında bu miting için belirlenen ilk tarih 14 Eylül olmasına rağmen, CHP’de yaşanan süreçler nedeniyle miting 28 Eylül’e ertelenmişti. Muğlalılar davet ettikleri siyasi Parti ve kitle örgütlerinin mitinge eksiksiz katılımını amaçlıyorlardı.
Tabi ki CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in katılımının anlamlı olacağını düşünmüşlerdi.
CHP Genel Başkanı dışında çok sayıda davetli vardı. Katılanlar arasında, atladığım olursa bağışlasınlar; TMMOB, TTB, Yeni Yol Grubu, Emek Partisi, Kızıl Parti, TİP, Sol Parti, Yeşil Sol Parti, DEM Parti vardı. Ama katılım gösteren bu yapılar dışında, özellikle Ege Bölgesinden ve başka bölgelerden birçok Ekoloji Örgütünün ve platformlarının katılım göstermeleri mitinge esas rengini veren büyük bir birlik ve dayanışma işareti olarak öne çıktı.
Muğla, özellikle ‘Ekoloji’ gündemiyle geçmişten bu yana yapılan mitinglere bakıldığında, en kalabalık ve kitlesel eylemi yapmış oldu. Aslında Muğla açısından değil, benim bildiğim kadarıyla Türkiye’nin herhangi bir yerinde ekoloji gündemiyle bundan daha büyük bir gösteriyi hatırlamıyorum.
Her şey aslında 7554 sayılı, ‘İşgal Yasası’ olarak bilinen kanun teklifinin gündeme geldiği günlerde başladı. İktidar, uluslararası sermayenin çıkarlarını ve taleplerini karşılamak adına, bütün itirazlara rağmen, halkın, köylülerin bütün direnişlerine kulak tıkayarak, Zeytin Yasası olarak kamuoyunda bilinen ancak zeytinliklerle sınırlı olmayan, doğayı ve yaşam alanlarını tamamen sermayenin talanına açan kanun teklifini Meclis’ten geçirmek için yoğun çaba harcadı. Hatırlayanlar bilecektir, günlerce Meclisin önünde, Ankara’nın parklarında bu konuda yerel halk ses yükseltmeye çalıştı.
Sadece yerel halk değil, ekolojik duyarlılığa sahip bütün kurumlar, siyasi partiler ve farklı bölgelerdeki ekoloji hareketleri de büyük bir dayanışma içinde oldular. Ancak yasayı engellemeye muhalefetin gücü yetmedi. Sonrasında konu, muhalefet partilerinin tümünün imzasıyla Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
Tüm bu mücadele ve dayanışma ile, ekolojik meseleleri toplumsallaştırmak açısından önemli bir sonuç ve başarı elde edildi. Zaten Muğla mitingi bu başarı hikayesinin ve kazanımın sonucunu gösteren bir gerçeklik olarak, kendisini topluma göstermiş oldu. Uzun yıllar çevre duyarlılığı gösteren, ağacı, yeşili, suyu, havayı sahiplenenler siyasal alanla mesafeli, mümkün olduğu kadar meseleyi siyaset üstü bir yere koyarak daha kolay sonuç elde edilebileceğini düşünerek, oldukça iyi niyetli ve bağımsız bir mücadele süreci yaşadılar.
Ancak hepimiz gördük ki saldıranlar, doğayı talan edenler stratejik politik ve siyasal bir akılla hareket ediyorlardı.
Ekoloji mücadelesinin farklı bileşenleri, zaman içinde doğaya yönelik bu saldırının uluslararası Kapitalizmin, sermayenin ve yerli işbirlikçilerinin yeni sermaye birikim sürecinin gereği olarak yapıldığını içselleştirdiler. Doğayı, yaşamı, havamızı, suyumuzu ve toprağımızı mevcut Kapitalist sisteme ve bu yeni sömürgelik rejimine tavır almadan korumanın mümkün olmadığı gördüler.
Dolayısıyla ilk kez ‘Ekoloji Mücadele’ zemini bu denli siyasallaşma hamlesi içindedir diyebilmek mümkündür. Muğla Mitingi bunun en görünür hali oldu. Mitingin esas ev sahibi olanlar, siyasal alanın en kapsayıcı temsilini Muğla’da buluşturarak, bu konuda önemli bir mesajı Türkiye kamuoyuna vermiş oldular. Burada mitingi organize edenler büyük bir teşekkürü hak ettiler.
Mitinge katılan siyasi yapılar ise siyasal egolarını bir kenara bırakarak, aslında önümüzdeki dönem mevcut gidişata nasıl tavır alınabileceğinin, büyük bir birlik ve dayanışmanın nasıl yaratılabileceğinin deneyimi ile yüzleşmiş oldular. Ekoloji mücadele zemininden doğru, aslında bugünkü siyasal iktidarın otoriter, baskıcı rejiminin geriletilebileceği, bunun için bir araya gelme yollarının bulunabileceği ve yatay, yerel ve ortak mücadele olanaklarının olduğunun görüldüğünü düşünüyorum.
Önümüzdeki süreçte Muğla Mitingi’ni, hazırlık sürecini ve sonuçlarını doğru bir şekilde okumayı başaran çeşitli özgün mücadele dinamiklerinden de böylesi hamleler gelebileceğini düşünerek, yol alma noktasında herkesin dikkatini çekmek isterim. En muzdarip kesimlerden biri emeklilerdir.
Emekli hareketindeki bölünmüşlüğü aşacak bir yol bulmak isteyenlerin, ekoloji hareketlerinin birlikte inşa ettikleri “Toprağımızı Vermiyoruz” deneyimine bakmasını önermek isterim. Hiçbir yapının başka bir yapıya benzeme sorunluluğu olmadan bir mücadele ortaklığı kurmasının mümkün olduğunu, Muğla’ya ve Muğla’nın arkasında ekolojik mücadele birliğine bakarak görmek mümkündür.
Sadece özgün mücadele alanlarının değil, siyaset alanının da Muğla’yı anlayarak bakmasında fayda var. Muğla mitingini gerçekleştirenlerin, Kürt meselesinde adı farklı başlıklarla anılan sürece dair de tutumları oldu. 86 ekoloji hareketi ve platformu, Muğla mitingi öncesinde Ankara’da “Doğayla Barış” açıklamasını birlikte yaptılar.
Mitingde DEM Parti Eş Başkanı da konuştu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı da konuştu. Kıyamet kopmadı.Zaten bugün bu ülkede bir barış olacaksa, Kürt sorunu demokrasi, adalet ve eşitlik temelinde çözülecekse, bunun doğayla barışmadan olması mümkün değildir.
Bu mesele başka bir yazının konusu olmakla birlikte, bir köşeye not alınsın diye ifade etmek istedim.Sözün özü, hafta sonu Muğla’daki buluşma sadece bir şey anlatmıyor. Birçok konuda çıkış yolu tarif ediyor. Tabi bu meseleye nereden baktığımız önemli.
Benim baktığım yerden, Muğla mitingini doğru anlamaya, anlattığı şeyi doğru okumaya ihtiyacımız var diyerek şimdilik konuyu bağlamış olayım.