Türkiye’de gazetecilik, artık sadece haber yapmak değil; adliye koridorlarında, engeller arasında, ekonomik belirsizlikle mücadele ederek var olma mesleği. RTÜK cezaları ve fiziksel/dijital engeller, basının üzerindeki baskıyı gözler önüne seriyor.
Bu coğrafyada gazetecilik, bir merak ve heyecandan çok içsel bir muhasebe halidir de çoğunlukla. Kalemin ucu ne kadar keskin olursa, üzerine düşen gölge de bir o kadar büyüyor. Bir haberin peşinden koşarken, aslında kendi özgürlüğünden ne kadar ödün verdiğini de düşünür gazeteci.
Türkiye’de gazeteci olmak, ne yazık ki, öğrendiğimiz çaresizliği her gün yeniden tecrübe etmektir. Çünkü “Ben” diyenler var. “Sadece ben ve benden olanlar var,” diye haykıranlar. “Ben böyle düşünüyorum, çünkü…” diyerek gerçeği tekeline almaya çalışanlar. Oysa ne kadar garip, her gelen aynı hikâyeyi fısıldıyor: “Ben.” Bu topraklarda her gelen, inatla aynı tekil benliği kutsuyor.
Bu tekil benlik, bir köşe başında, kaldırımda, düşüncesi ile yan yana, yüzüstü düşmüş hâlde. En acı ironi olacak ki mürekkep izleri bir anda kurşun izlerine dönüşmüş bir bedene dönüşüyor. Beden ve düşünce yan yana, yüzüstü kalıyor taşların üzerinde…
Bir de derler ki: “Kalem kılıçtan keskindir.” Ne var ki artık devrin keskinliği, kılıcı kalem olmayanın devri… Belki de en derin soru şu: O kalemi baskıya rağmen tutmaya devam etmek ne anlama geliyor?
Öldürülen gazetecilere yönelik davaların aydınlatılmaması ve faillerin cezasız kalması, gazetecilere yönelik şiddet eylemlerini teşvik ediyor ve mesleğin tehlikesini daha da artırıyor.
Mesleğin Adı ” Öğrenilmiş Çaresizlik“
Türkiye’de gazeteci olmak, gözaltılar ve cezaevi ile karşı karşıya kalmak ya da başına bir iş gelmesin diye kendine sansür uygulamak demektir! Öğrenilmiş çaresizliği iliklerine kadar hissetmektir.
Durum şöyle açıklanabilir; Gazeteci, güçlü bir kurumu veya kişiyi ifşa eden bir araştırma yapar, ancak çeşitli baskılar, tehditler veya engellemeler nedeniyle o hikâyeyi yayınlayamaz. Bu durum tekrarlandıkça, “Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, doğruları ortaya çıkaramıyorum” düşüncesi yerleşir. Yaptığı haberler nedeniyle sürekli dava açılan bir gazeteci, her seferinde büyük maliyetlerle ve stresle mücadele etmek zorunda bırakılır. Bir süre sonra, “doğruyu yazmanın bedeli çok ağır, en iyisi daha güvenli ve risksiz konulara yönelmek” şeklinde bir inanç geliştirebilir.
Türkiye’de gazeteci olmak, gerçekleri oluruna bırakmadan; tutuklanmadan, zarar görmeden nasıl aktarabileceğinin hassas bir muhasebesini yapmaktır.
“Hem gazeteci olmana değil; nasıl bir gazeteci olduğuna bakılıyor, öyle değil mi?” Bu sözler, mesleğin sadece kimlik değil, davranış biçimi üzerinden de denetim altında tutulduğunu anlatır.
Rakamların Dili: Adliye Koridorlarında Bir Meslek
Türk Gazeteciler Sendikası (TGS) tarafından hazırlanan 2024-2025 Basın Özgürlüğü Raporu, Türkiye’de gazetecilerin maruz kaldığı zorlukları somut verilerle gözler önüne seriyor.
Gazetecilere Yönelik Baskılar ve Hukuki Süreçler
- 1 Nisan 2025 itibarıyla 19 gazeteci, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle cezaevinde.
- Son bir yılda 29 gazeteci tutuklandı, 123 gazeteci gözaltına alındı.
- Gazeteciler hakkında 313 soruşturma açıldı, 311 gazeteci 212 farklı davada yargılandı.
- Bu davalarda gazetecilere verilen toplam ceza: 137 yıl 23 gün hapis, 161.980 TL adli para cezası ve 12.500 TL tazminat.
Fiziksel ve Dijital Saldırılar
- Fiziksel saldırıya uğrayan gazeteci sayısı: 56
- Sözlü tehdit alan gazeteciler: 90
- Dijital ortamda 26 site, 90 haber içeriği engellendi, 38 haber silindi.
RTÜK Cezaları & Kurumsal Müdahaleler
- Medya kurumlarına kesilen toplam idari para cezası: yaklaşık 87 milyon TL
- En yüksek ceza, ~44 milyon TL ile NOW TV’ye denk geliyor.
- SZC TV’ye toplam 14 ceza verildi; ekranı 10 gün karartıldı.
- Açık Radyo’nun karasal yayın lisansı iptal edildi.
Ekonomik Zorluklar & Sendikal Haklar
- Gazetecilik mezunları arasındaki işsizlik oranı: %18,3 (yaklaşık)
- Anket verilerine göre gazetecilerin yarısı kendini yoksul hissediyor.
- Yetkisiz işyerlerinde çalışan gazetecilerin %70,8’i işsiz kalma endişesi taşıyor.
- Sendikal haklar açısından; işveren itirazları ve uzun süren yargı süreçleri sendikalaşma çabalarını zorluyor…
Rapor, bu hukuksuz ortamda demokrasiye sahip çıkma, dayanışma ve birliktelikle aşılabileceğini vurgulayarak son buluyor.
“Adli Yıl Başladı” 56 Gazeteci Hâkim Karşısında
CHP’li Utku Çakırözer’in Eylül 2025 Basın Özgürlüğü Raporu’na göre, adli tatilin sona ermesiyle gazetecilere yönelik soruşturmalar yeniden hız kazandı; 56 gazeteci hâkim karşısına çıktı.
İstanbul’da CHP İl Başkanlığı’na kayyım atanmasının ardından 5 bin polisle uygulanan abluka sırasında basın da ağır baskı gördü.
Gazetecilerin görev yapması engellendi, sosyal medyada bant daraltması devreye alındı ve RTÜK Başkanı televizyon kanallarına “müsamaha gösterilmeyecek” tehdidinde bulundu.
Raporun detaylarına göre:
- Ece Üner, Elif Akgül, Asuman Aranca gibi gazeteciler de davalarda hâkim karşısına çıktı.
- Özkan Bozkurt (Sarı Mikrofon YouTube kanalının sahibi), sokak röportajında havaya ateş açan birini görüntülediği gerekçesiyle gözaltına alındı ve tutuklandı.
- Mehmet Tezkan, İbrahim Kahveci, Suat Toktaş, Timur Soykan, Barış Pehlivan gibi isimler, eleştirileri nedeniyle farklı suçlamalarla yargıya sevk edildi.
- Fatih Altaylı ve Furkan Karabay’ın tutukluluk süreçlerinde tahliye kararı çıkmadı.
- Tolga Şardan (T24 yazarı), BTK’deki e-imza iddiası üzerine gözaltına alındı.
- Gazeteci Metin Yoksu ifade verdi; Şehriban Aslan (JinNews muhabiri) ölümle tehdit edildi.
- Habertürk TV, Show TV, Bloomberg HT’ye kayyım atandı.
- Fatoş Erdoğan hakkında video paylaşımları nedeniyle soruşturma açıldı.
- Sosyal medya bant daraltmaları, erişim engelleri (Grok’un X hesabı, Yeni Yaşam Gazetesi, Etkin Haber Ajansı, Avrupa Demokrat) yürürlüğe kondu; kamuoyunu ilgilendiren içerikler engellendi.
Çakırözer’in vurguladığı gibi:
“Adli tatil biter bitmez adliyelerin yine gazetecilerle dolması Türkiye’nin en büyük ayıbıdır. AKP iktidarında yalnızca gazetecilik değil, halkın haber alma hakkı da yok ediliyor.”
Sonuç olarak, Türkiye’de gazeteci olmak, yalnızca haber peşinde koşmak değil; özgürlüğün gölgesinde kalmak, baskı ve tehditlerle mücadele etmek, ekonomik ve hukuki engelleri göğüslemek demektir. Medya üzerindeki iktidar baskısı, sendikal hakların kısıtlanması ve fiziki/dijital şiddet ile karşı karşıya kalan gazeteciler, her gün öğrenilmiş çaresizliğin sınırlarında yaşamaktadır.
Gazetecilerin Karşılaştığı Gölge Baskının Katmanları
Varoluşsal Baskı ve İçsel Muhasebe
Türkiye’de gazetecilik, yalnızca haber peşinde koşmak değil; her satırda kendi özgürlüğünü tartmak ve risklerini hesaplamak demektir. Kalemin gölgesi, gazetecinin oto-sansür uygulamak zorunda kaldığı içsel muhasebesini simgeliyor. Gazeteci, güçlü kurumları ya da kamu otoritelerini sorgularken hem kariyerini hem de kişisel güvenliğini tehlikeye atıyor. Bu durum, mesleği içsel bir baskı ve sürekli hesaplaşma alanına dönüştürüyor.
Adli Taciz ve Hukuki Tehditler
CHP’li Utku Çakırözer’in Eylül 2025 Basın Özgürlüğü Raporu, 1 ayda 56 gazetecinin hâkim karşısına çıktığını ortaya koyuyor. Son bir yılda ise gazeteciler hakkında 313 soruşturma ve 212 dava açıldı. Bu istatistik, “dava tehdidi”ni sıradanlaştırıyor ve gazeteciyi sürekli yargı riski altında bırakıyor. Tutuklamalar, gözaltılar ve soruşturmalar, haberciliğin önünde büyük bir psikolojik ve operasyonel engel oluşturuyor. Örnek olarak, T24 yazarı Tolga Şardan’ın e-imza haberini gündeme taşıdığı için gözaltına alınması ve “Sarı Mikrofon” YouTube kanalının sahibi Özkan Bozkurt’un sokak röportajı nedeniyle tutuklanması bu adli baskının somut örnekleri.
Kurumsal Baskılar ve İktidar Denetimi
Medya kurumları artık doğrudan ya da dolaylı biçimde iktidarın kontrol mekanizmalarıyla sınırlandırılıyor. RTÜK cezaları, lisans iptalleri ve kayyım atamaları gazeteciliğin bağımsız işleyişini tehdit ediyor. TELE 1’e beş gün yayın durdurma cezası verilmesi ve BirGün TV’ye lisans başvurusu dayatılması, basın özgürlüğünün ciddi şekilde kısıtlandığını gösteriyor. Bu müdahaleler, haber üretiminin ve yayın akışının iktidar tarafından şekillendirildiğini ortaya koyuyor.
Ekonomik Dayanıklılığın Zayıflatılması
Gazetecilerin düşük ücret, güvencesizlik ve işsizlik tehdidiyle karşı karşıya bırakılması, mesleğin sürdürülebilirliğini ciddi biçimde etkiliyor. TGS raporuna göre gazetecilik mezunları arasındaki işsizlik oranı %18,3; yetkisiz işyerlerinde çalışan gazetecilerin %70,8’i işini kaybetme endişesi taşıyor. Bu ekonomik baskılar, gazetecilerin riskli konular yerine güvenli, iktidara yakın konulara yönelmesine sebep oluyor. Ayrıca, medya patronlarının çalışanları sosyal haklardan mahrum bırakması, basın emeğinin sömürülmesine yol açıyor.
Fiziksel ve Dijital Şiddet
Gazeteciler, fiziksel saldırılar ve dijital abluka ile karşı karşıya kalıyor. Son bir yılda 56 gazeteci fiziksel saldırıya, 90 gazeteci sözlü tehditlere maruz kaldı. Polis müdahaleleri, adliye koridorlarında yaşanan tacizler ve organize grupların saldırıları, gazetecilerin iş güvenliğini tehdit ediyor. Dijital ortamda ise 26 site ve 90 haber içeriğine erişim engeli getirildi, 38 haber silindi. Grok, Yeni Yaşam Gazetesi, Etkin Haber Ajansı ve Avrupa Demokrat gibi kaynakların engellenmesi, haberin dolaşımını sınırlayan dijital bir sansür duvarı oluşturuyor.
Demokrasi ve Kamusal Denetimin Daralması
Gazetecilerin susturulması, toplumun bilgiye erişim hakkını doğrudan etkiliyor. Basın özgürlüğü zayıfladıkça, kamu denetimi ve hesap verebilirlik ortadan kalkıyor. Erişim engellemeleri, sosyal medya bant daraltmaları ve RTÜK cezaları, halkın doğru bilgiye ulaşmasını sınırlıyor. Bu da, demokrasi ve şeffaflığın önünde ciddi bir engel oluşturuyor.
Dayanışma ve Mücadele Arayışı
Tüm bu baskılara rağmen gazeteciler mücadeleden vazgeçmiyor. Mesleğin geleceğine dair umut ışığı oluyor. Dayanışma ve örgütlenme, Türkiye’de gazeteciliğin gölge baskılarına karşı direnç noktası haline geliyor. Türkiye’de basın meslek örgütlerinin yapısı, üye sayıları ve faaliyetleri ise başka bir haber konusu olarak araştırılmayı hak ediyor.