Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Jane Goodall’ın ardından en çok konuşulan şey, şempanzelerin de “bizim gibi” düşünebildiği, alet yapabildiği gerçeğini dünyaya kabul ettirişi oldu. Ama belki de ona veda ederken asıl konuşmamız gereken, kimin “bilim insanı” sayıldığı ve kimin görünmez kaldığı. Bu sorunun Türkiye’deki çevre mücadelesiyle, özellikle de sokak hayvanları meselesiyle bir akrabalığı olduğunu da düşündüm.
Goodall’ın mirası, hayvanı çevrenin dışına iten, hatta bazı durumlarda “yok etmeyi” meşrulaştıran bir dili sorgulamak için güçlü bir anlatı sunuyor. Goodall’ın yaşamı ve yöntemleri, gençlere dayalı topluluk hareketleri ile bilimdeki “gölgeler” arasında köprü kuruyor; aynı zamanda ‘bizdeki eksik halka burada olabilir mi?’ sorusunu sorduruyor.
- “Bilim” kimin yüzüyle hatırlanır?
Goodall 1960’ta Gombe’ye gittiğinde bir lisans diploması yoktu; Cambridge’e doğrudan doktora öğrencisi olarak kabul edilmesi bile dönemi için istisnaydı. Şempanzelere numara değil isim vermesi ve duygularından söz edebilmesi “antropomorfizm” diye küçümsendi ama zaman onun haklılığını gösterdi. Bu hikâye, bugün halâ kadınların bilimde “yöntem dışı” oldukları önyargılarıyla nasıl sınandıklarını anlatıyor.
- Gölgedekiler: Tanzanyalı saha emekçileri
Gombe’deki 65 yıllık kayıt, 200’ü aşkın araştırmacı ve saha asistanının emeğiyle tutulmuş; aralarında bugün projeyi yöneten Tanzanyalı bilim insanları da var. Uzun yıllar alan bu gözlemler, günlükleri, haritaları, sağlık taramalarını; yani “veri”nin ağır, görünmez yükünü taşıyan yerel ekiplere dayanıyor. 1970’lerde yabancı ekiplerin çekildiği dönemde sahayı ayakta tutan da yine onlar. Bilim kamusal hafızada tek bir yüzle anılsa da, bu yüzün arkasında çok dilli, çok katmanlı bir emek zinciri olduğu unutulmamalı.
- Topluluk temelli koruma
Goodall yalnızca “alet kullanan şempanze”yi değil, topluluk temelli koruma fikrini de kalıcılaştırdı: 1977’de kurulan Jane Goodall Enstitüsü ve 1991’de başlatılan Roots & Shoots gençleri, öğretmenleri ve mahalleleri merkeze alan bir model kurdu. Bugün dünya çapında yüzlerce yerel grup, doğayı ve hayvanı ayırmadan, bir arada düşünmeye bu kanallar üzerinden alışıyor. Bilimin diliyle sahanın dili buluştuğunda, “hayvan refahı” çevreciliğin doğal parçası haline geliyor.
- Türkiye’ye bakarken; Hayvanları çevre gündeminden neden dışlıyoruz?
Türkiye’de çevre hareketi güçlü; orman, maden, su, hava en ön sıralarda. Fakat hayvan söz konusu olduğunda, söylem birden bire daralıyor; “kamu güvenliği” ile “refah” arasına sıkışıp kalıyor. 2024 yazında Meclis’ten geçen ve sokakta yaşayan köpekler için “uyutma” yolunu açan düzenleme bu daralmayı iyice açık etti. Yönetmelik ve uygulama tartışmalarıyla birlikte bakınca, kısırlaştırma–sahiplendirme–yerel kapasite üçlüsünün yıllardır ihmalini görüyoruz. Bu yalnız teknik bir problem değil, bir tercih: Hayvanı çevre siyasetinin öznesi mi, yoksa “sorun” mu sayacağız?
- Sert gerçekler, yumuşak kelimeler
Goodall’ın “meşhur şempanze David Greybeard” gözlemi (şempanzenin alet yapıp kullandığını belgeleyen o sahne) bilimsel sınırı yerinden oynatmıştı: ‘İnsan’ı tanımlayan kriterler bile yeniden yazıldı. Aynı cüreti dilimizde de göstermek zorundayız. “Uyutma” yumuşatılmış bir kelime; ardındaki gerçek politikayı görünmez kılıyor. Çözüm, insana ve hayvana birlikte bakan, yerel kapasiteyi güçlendiren, şeffaf ve ölçülebilir bir yol haritası: sistematik kısırlaştırma, bölge bazlı veri paylaşımı, sahiplendirme ağlarının desteklenmesi ve eğitim. Goodall’ın mirası bunu söylüyor: Zor olanı yumuşak sözlerle değil, iyi tasarlanmış uygulamalarla çözmek.
- Zor görev
Goodall’ın hikâyesi tek bir kahramanın değil; annesinin zorunlu eşlik edişinden, yıllarca ormanı okuyan Tanzanyalı asistanlara ve bugün merkezde görev yapan yerel bilimcilere kadar kolektif bir çabanın hikâyesi. Türkiye’de çevre hareketinin de benzer bir yüzleşmeye ihtiyacı olabilir: Hayvanı sahne arkasından sahneye çağırmaya. O zaman belki, hem bilimi hem vicdanı aynı cümlede kurabiliriz.
*Çizim: Emily Tribe